Blogumu ilk açtığımda 'hayata dair herşey sloganı' ile başlangıç yapacağımı söylemiştim. Hayatın sevinçleri yanında, bir de üzüntülü tarafı var; hatta bana göre üzücü tarafı daha ağır basıyor. Bu anlamda size; benim içimi her zaman burkan tarihi bir soykırımdan bahsetmek istiyorum. Ne de olsa hayat sadece sevinçten ibaret değil. 11.07.1995 dünya tarihinin en insafsız, en gaddar ve en üzücü tarihlerinden birisidir. Bu tarih Srebrenitsa katliamıdır. Bu tarihten seneler sonra Bosna Hersek'te bulundum. Aradan çok uzun olmasa da hatırı sayılır bir tarih geçmesine rağmen, halen savaşın izleri devam etmekteydi. Çocukluk arkadaşım Caner Rabuş'la savaş bölgelerini gezdiğimizde; aslında hayatta endişe ettiğimiz her ne varsa dünyanın en saçma endişeleri olduğunu anlamıştık. İnsanlar üzgün, insanlar kaygılı, insanlar savaşın izlerini hala atamamışlardı. Sevdikleri katledilmiş, yapayalnız kalmışlardı. İsterseniz bu vahim olayın üzerinden kısaca geçeyim. O tarihte neler yaşanmış; tarih nelere tanıklık etmiş; hep beraber tekrar tekrar hatırlayalım. Srebrenitsa katliamını anlatan bir belgesel şu cümleyle başlıyordu. ' Çocuğunu işaret parmağından tanıyabilir misin? Sana uzatılan bir tek tırnaktan bana bir hayat hikayesi anlatabilir misin?. Katliamın boyutunu anlatan en anlamlı cümledir sanırım. Temmuz 1995’de Yugoslavya iç savaşı sırasında Sırp ordusu, Srebrenitsa’yı işgal etmişti. Bu durum işgal olarak kalmadı, katliama dönüştü. Çünkü Bosna – Hersek’in Srebrenitsa kentinde yaklaşık 8.200 kişi civarı insan “Ratko Miladiç” denen yavşak komutan komutasındaki ağır silahlı Sırp ordusu tarafından öldürüldü. İnsan ayrımı olmaksızın; bebek, çocuk, genç, yaşlı binlerce insan hayatını kaybetti.Yugoslavya’nın düşmesinin ardından, 1992 yılında Sırplar Yugoslav halklarına katliam uygulamaya başladı. Birleşmiş Milletler 6 bölgeyi güvenli bölge olarak ilan etti. Bu bölgelerden biri de Srebrenitsa’dır. Savaş öncesi 24.000 nüfusu olan bu kent mülteciler ve dışardan kente sığınan insanlarla birlikte 60.000 nüfusa ulaşmıştı. Tabi bu durum büyük sorunların ortaya çıkmasına neden oldu ve hastalıklar, açlık baş göstermeye başladı ve ortam kamp havasında büründü. Sırpların baskıları artmaya devam edince, insanlar kendilerini korumak amacıyla silahlarını BM'den geri talep etti. Ama ne var ki zamanında bu silahlar güvenlik nedeniyle BM tarafından toplanmıştı. Kampın Hollandalı komutanı Thom Karremans bu isteği geri çevirdi. BM yalandan iki tane F16 havada uçurdu! o kadar!.
Hollandalı askerler BM gücü Fransız Komutanından aldıkları emir sonrası kenti, kendi elleri ile Sırp ordusuna teslim etti. Hollandalı komutan göz göre göre bu kenti Sırp askerlere satmış oldu. Savaş sonrası videolarla kanıtlanan görüntülerde Hollandalı komutanın, Sırp komutandan şehri teslim etmek için aldığı rüşvet ve hediye görüntüleri yayınlanmıştır. Srebrenitsa'da 1000 kişiyi esir alan sırplar, Ratko Mladiç’in emriyle esirleri öldürmeye başladı.Kimlik tespiti yapılmaması için cesetler askerler tarafından parçalanarak Kremetorium’da yakıldı ve toplu mezarlara gömüldü. Beş gün süren katliama Avrupa devletleri sessiz kaldı. Katliam’dan yıllar sonra Sırbistan’da yakalanan Sırp komutan Ratko Mladiç, Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından müebbet hapse çarptırılmış; fakat infaz için 16 yıldır aranan Ratko Mladiç’in, Sırbistan hukukunun içinde yapılması gereken bazı düzenlemelerden sonra Lahey’e sevk edileceği bildirilmiştir. En başta Türkiye olmak üzere; pek çok ülkenin seyirci kaldığı bu soykırımın izleri halen devam ediyor ve yeni toplu mezarlar bulunmaya devam ediliyor.
Hollanda askerlerinin çoğu daha sonra ülkelerine döndüklerinde psikolojik tedavi görmek zorunda kaldılar. Hollanda hükümeti hiçbir sorumluluk kabul etmedi, kenti bırakarak Sırpların katliamına göz yuman 600 hafif silahlı Hollanda askerinin büyük bir bölümü pişmanlıklarını her fırsatta dile getirdi. Srebrenitsa kentinde yaşadıkları anları kitaplaştıran askerlerden biri olaydan dolayı yaşadığı pişmanlığı şu sözlerle ifade etmiştir “Ölmek istiyordum, masum insanları koruma sözü verdiğimiz halde bize sığınan insanları koruyamadığımız için kendimi affetmiyorum” İşte bu sözler, kentte uygulanan etnik kıyımın en büyük belgesidir. Srebrenitsa kentinde kurulan BM kampında tercümanlık yapan Hasan Nuhanoviç anılarında şunları paylaşmıştır; “Hollandalı askerlerin bulunduğu kampa gelerek, kampa sığınan insanların teslim edilmesini isteyen Sırp komutan, aksi takdirde kampın bombalanacağını açıklamıştır.” Hollanda askerlerinin kendi canlarını kurtarmak için insanları tek sıra halinde teslim ettiğini aktaran Hasan Nuhanoviç kamp etrafında boğazlanan insanların çığlıklarını ve yalvarmalarını unutamadığını söylemiştir. Ne acıdır ki kampa sığınan ve Sırp askerlerine teslim edilen insanların arasında Nuhanoviç’in 18 yaşındaki erkek kardeşi Muhammed, annesi ve babası da vardır. Yaşadığı o günleri gözyaşları içinde anlatan Hasan Nuhanoviç katliamcılardan birçoğunu teşhis etmesine rağmen cezalandırılmadıklarını, hatta annesinin katili olan kişinin devlet dairesinde memur olarak görev yapmaya devam ettiğini belirtmiştir. Halen Saraybosna’da yaşamaya devam eden Hasan Nuhanoviç, yaşadığı bu üzücü ve kan donduran anıları 2007 yılında yazdığı “ Birleşmiş Milletler Bayrağı Altında-Srebrenitsa Katliamı” adlı kitabında paylaşmıştır… Şimdi size soruyorum; bu katliam yapıldı ve ne oldu? Kim kazandı ya da kim kaybetti?. Kimler ceplerini doldurdu? Kimler o pislik aşağılık egolarını tatmin etti? Ve en önemlisi bu insanların yaşadıkları acıları, zulümü, gözyaşlarını, duygusal travmalarını kim anladı? Cevap hiçkimse. Ben ve benim gibi düşünen insanlar anladı. O acıyı yerinde gören bir insan olarak hep aklımdan geçen şudur. Keşke bir zaman makinem olsa ve o döneme gidip bu soykırıma dur diyecek bir gücüm olsa. Keşke kurtardığım her insan büyük bir minnetle bana sarılsa. Hayat keşkelerden ibaret ve bu hiç değişmeyecek.
Srebrenitsa katliamı ile ilgili yazımın başında belirttiğim belgeselin linkini paylaşıyorum sizinle. Umarım bir nebzede olsa onların kalbinden bu belgeseli izlersiniz. Bu yazımda katliamın boyutunu mümkün olduğunca sade bir dille anlattım. Rahatsız edici bir kaç fotoğrafla yazımı desteklemek istedim. Ama herkesin kaldırabileceği fotoğraflar olmadığını düşündüğüm için burada paylaşmak istemedim. Ne olursanız olun, içinizde her zaman merhamet taşıyın. İnsan olmak en büyük erdemdir.